16 Aralık 2016 Cuma

Homo Melonis, zamanın bir noktasında, hiç yoktan olmasa da, varla yok arasında oluşuverdi. Kozadan çıkar gibi, biraz şaşkın, biraz meraklı, biraz da yapışkandı. Hemen öncesinde neredeydi, bir nefes sonra ne kadar genişledi? Uzun yıllar, bir dakikanın içinde geçti. Semi-melonlar birbirini tetikledi, zincir yer yer boşluklarla devam etti. Sonsuzluğun bir köşesinde buluşacaklarını biliyorlar mıydı, yoksa saydam bir sezgi miydi onları birbirine çeken, bazen de iten, aniden fırlatıp çok uzaklara düşüren? Yer, altlarından kayar gibiydi, onlar da kaymayı öğrendi. Köklerine yapışık durunca canları acıyordu zira, tatlı sulu etleri derilerinden hunharca sıyrılınca, ağlamaya başladı bir tanesi. Gözyaşları tohum tohum döküldü, bir dağa dönüştü. Gülenler oldu, bu da havayı değiştirdi. Sular sellere, toprak yele karıştı, ortalık darma duman olunca, bir baktılar ki hepsi çıplak. Utanç diye bir duygu, Homo Melonis'in lugatında yoktu. O anda bir kırılma oldu zamanda. Kristal bir kadeh gibi, havalı ve mesafeli olmasa da, tuhaf ve tanıdık bir asalet hissi, ya da ona benzer bişi, ortalığı kapladı. Boğucu değil, davetkardı. Sanki yeni bir hayatın doğuşunu müjdeler gibi, ya da onun gibi bişi. Hafif bir sarsıntı, bir gıdıklanma hissi, yerle göğü samimileştirdi. Yakın, çok yakın bir gelecek, geçmişe göz kırptı. Ah, damağımda şimdinin o nanemsi tadı. Ferah, çok ferah, açık ve adil bir hayat, yoldaydı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder